Derd-i Zehrâ

dert güle benzer
sevenini sever

sevdiğine de naz yapar
hem can yakar hem de misk-u amber kokar

sen sen ol
derdinin bahçivanı ol

ihtiras ile sev onu
sabır ile sar onu

niyâzı mısrî bak ne demiş
derman arardım derdime, derdim bana dermân imiş

unutma; dert bir nimettir rahman’dan sunulan
seni o dert ile sınayıp vefânı ölçmek isteyen

öyleyse devâ için dert sahibi olmalı insan
derdi olmayan ne anlar zaten şu hayattan

idrak eder mi dertsiz olan
dertsiz dönmez ki bu devran

derdiyle mutlu olan
leylâ’da mevlâ’yı bulan

çöllerde serap değil de vahâyı gören
ulvî aşk’tır işte bunları gerçekleştiren

derdi sevdiren
dert için kulu mirac’a yükselten

yüce divan’da diz çöktüren
mevlâ’dır – sevdiği kula o derdi onu sevdiği için veren

çünkü dert; dua’nın müsebbibi
mücadele’nin müderrisidir

çünkü dert; sabrın müellifi
devâ’nın müvekkilidir

dert de Allah’tan, devâ da O’ndan
sen ey derdiyle hemhâl olan

eyyubî sabırla yardım dile Mevlâ’dan
çünkü „nasr’un min Allah ve fethun garîb“ vaad eder Rahman

de ki; ey derdi veren yüce yaradan
nasip et nimet-i sabırdan ve ikram eyle umman-ı lutfundan

ey derd-i zehrâ, adı gül kokan
sen ki, derd-i zehrâ, Kays’ı mecnun yapan

ey derd-i zehrâ, leylâ çöllerinde mevlâ’yı bulduran
hamdolsun Sana, ey derd-i zehrâ’mı verip sevdiren!..

© by yâsemin

Eyyûb’u da hatırla. Hani o Rabbine, “Şüphesiz ki ben derde uğradım, sen ise merhametlilerin en merhametlisisin” diye niyaz etmişti.  
Biz de onun duasını kabul edip kendisinde dert namına ne varsa gidermiştik. […]

(Enbiyâ Sûresi : 83/84)